KUTLU YOLCUYA
Soğuk yüzlü, sert bakışlı bir yolcu geçti yola nöbetçi uzun serviler altından. Gözlerinin alevi yüreğini erittikçe eritti… Ve sonra kesilmiş bir çınar kütüğüne yaslandı. Kalbinin sesi, aklıyla gönlünü birbirine düğümleyerek ince bir ip gibi uzayıp gitti.
Yerdeki karıncaların ayak sesleri kulağında çınladı. Yere bıraktı elindeki okla yayı. Çınar kütüğü şanslıydı. Bugün soğuk yüzlü, sert bakışlı bir yolcuya yaslanmıştı; bir de küçük bir kaplumbağaya kucak açmıştı. Yolcunun gözleri yıldız yıldızdı… Yanındaki kaplumbağaya zehir gibi acı bir gülümseme bıraktı. Az ötedeki ırmak derinleştikçe derinleşti yuttuğu sessizlikle. Kızaran ufuk ise dilsiz bir gecenin habercisiydi.
Yolcu, nicedir bildiği yoldaydı. Sabahın nuruyla alnını secdeye koyarken başına takmıştı gurbet tacını.Yol boyunca gördükleri karşısında yüreğinin suyu kesildi ve yüreğinden su içen incir kuşları da göç etti yurdundan. Ay erirken günden güne… Sanki yıldızlı gece, yolcunun içinde dinlendiği bir kese… Söz vermişti belli ki ervahı ezelde, elinden düşürmeyecekti okla yayı. Ay, az ötedeki ırmağın üstüne seccadesini serdi. Doğruldu oturduğu yerden yolcu ve terli gömleğinin kollarını geriye kıvırıp ırmağa yaklaştı. Avuçlayıp öptü ırmağı… Irmak heyecandan köpürdü kutlu bir yolcunun dudakları kendisine değdi diye. Soğuk yüzlü,sert bakışlı yolcu duydu ırmağın sesini ve ses verdi sesine… Ay ışığı ırmağın üstünde alnını secdeye koydu, yolcu da kesilmiş çınar kütüğünün yanında… İniltiler yağdı gökten. Kesilmiş çınar kütüğü tüm bildiklerini hicabından unuttu bu “dal” gibi eğilmiş yolcuyu seyrederken. Sonra kesildiği yerden sürgün verdi heyecanlanınca… Hak yolundaki yolcu; kütüğün, kaplumbağanın ve ırmağın selamını kendi selamıyla birleştirip göğe saldı. Ve sonra ay ışığında yıkadı insanlığın kirli fikirlerini. Bir an önce kurusun diye göğe uzattığı yakarış ipine serdi. Rüzgâr, yolcunun kulağına uzaklardan alıp getirdiği “Gül n’olur bahtıma bir kere hicranınla boğma beni kedere…” fısıltısını yadigâr bıraktı. Yolcu ise “Ben, ‘Hak’ ile sevgiliyim dedi rüzgâra… Rüzgârın getirdiği emaneti yolcu dürdü büktü yüreğine sardı. Aldı eline okla yayı… Belki kırk gün kırk gece gitti… Belki kırk kapıdan geçti… Hepsi ya da sadece bir söylenti….
Gerçek ise değerli okuyucum, o yolcu şimdi bir sitare… Ve artık hiç unutulmayacak bir hikâye…
Yunus yana yana yürüdüydü,
Mevlâna döne döne,
bense kana kana yürüdüm
demiştim de…
unuttum hepsini şimdi,
unuttum…
artık sadece yolculuk var şiirlerde…(Hilmi Yavuz)